İlk Durağımız Los Angeles…


İstanbul’dan kalkan THY’ye ait uçağımız rötarsız biçimde 14 saat sonra Los Angeles Havalimanı’ndaydı. Yolun uzun olması gözümü korkutmuyor değildi fakat uçakta izlediğim birbirinden güzel filmler üzerine mışıl mışıl 5 saatlik uyku -seyahat boyunca- bana yetti. Seyahat sonrası kendime gelmem tam iki günümü aldı o ayrı.. 

Ayağımızı Los Angeles topraklarına basar basmaz arabamızı kiralamak üzere rent a car firmasının (bknz "ver elini Amerika" başlıklı yazı) Shuttle’ına binerek arabaların olduğu yere 10 dk içinde ulaştık. İşlem yaptırırken online olarak ayırttığımız arabamızın ellerinde olmadığını ama istersek bir üst segmentten araba seçebileceğimizi söylediler (özür maiyetinde). Biz de zevkle yeni aracımızı seçtik ve otelimizin yolunu tuttuk. Yolumuzu offline GPS uygulamamız sayesinde rahatlıkla bulduk. Konuyla ilgili bilgi için tıklayınız.

Los Angeles’ta asfalt yol görmeniz mümkün değil. Yollar tamamen beton. Bu sayede çökme riski olmuyor. Refah seviyesini yollarda bile görüyoruz kısacası.Yola çıktığınızda en sol şeritte “Car pools only” yazıları göreceksiniz. Sol şerit sadece minimum iki yolcusu olan araçlara ait anlamına geliyor bu. Sol şerit diğer şeritlerden hızlı gittiği için kalabalık araçlar ödüllendirilmiş oluyor bu şekilde. Yani her birey arabasını alıp yollara çıkmasın kardeşim, toplaşıp binin şu araçlarınıza ki hem trafik artmasın hem çevre zarar görmesin diyor Amerikalı yetkililer zannımızca. Bu arada hız sınırı 65 mil bilginiz olsun. Öyle yol boş ve düz diye kaptırmayınız kendinizi. Anında siren sesleri yanınızda bitiyor.

Gelelim Los Angeles’taki otelimize: Biz Double Tree Hilton’dan ayırtmıştık yerimizi.. Geceliği çift kişi 110 dolar civarındaydı (Eylül 2014). Kahvaltısı ve hizmetinden memnun kaldığımızı söyleyebilirim. İlk akşamımızı dinlenmeye ayırdık ve ertesi gün dinlenmiş biçimde bomba gibi bir güne başladık. Los Angeles'taki ilk günümüz için tıklayınız: "Los Angeles'ta İlk Gün"